Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Timuçin Köprülü, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından Hamas lideri Yahya Sinvar ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında tutuklama emri çıkarılmasını değerlendirdi. Mart 2021’de de Filistin’de ağır suçlar işlendiği sonucuna ulaşıldığını ve 7 Ekim’den beri süren savaşta işlenen suçlarında bu soruşturmaya dahil edildiğini söyleyen Köprülü, UCM’nin verdiği tutuklama kararı konusunda “Henüz ortada bir yargılama yok. Talep edilen sadece bu şüphelilerin yakalanması. Eğer dava açılırsa bu davanın sanıklar olmadan devamı da mümkün olmayacak. Uluslararası Ceza Mahkemesi gıyapta yargılama yapamıyor” ifadelerini kullandı.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Khan, mahkemeden, 7 Ekim’de İsrail’e yapılan saldırılar ve ardından Gazze’de yaşanan savaş nedeniyle Hamas lideri Sinvar ve İsrail Başbakanı Netanyahu hakkında savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemekten tutuklama emri çıkarmasını istediğini söyledi.
Netanyahu, kararı “antisemitizm” olarak niteledi ve İsrail, karara karşı özel komuta merkezi kurulacağını açıkladı.
Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Timuçin Köprülü, UCM’nin Hamas lideri Yahya Sinvar ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkındaki kararını, liderlerin tutuklanıp tutuklanmayacağı konusunu, UCM’nin yargı prosedürünü, tutuklama veya yakalama kararının ne anlama geldiğini T24’e değerlendirdi.
Haklarında tutuklama istenen Netanyahu ve Hamas liderleri neyle suçlanıyor, süreç nasıl işleyecek?
Köprülü, Mart 2021’de de eski Savcı Bensouda’nın Filistin’de ağır suçlar işlendiği sonucuna ulaştığını ve 7 Ekim’den beri süren savaşta işlenen suçlarında bu soruşturmaya dahil edildiğini belirterek, şunları söyledi:
“Mart 2021’de de eski Savcı Bensouda, İsrail Savunma Kuvvetleri ile Hamas ve diğer Filistinli silahlı güçlerin insancıl hukukun ağır ihlallerinin bir kısmını gerçekleştirdiği gerekçesiyle savaş suçları işledikleri sonucuna ulaşmıştı. 7 Ekim sonrasında da Gazze ve İsrail topraklarında işlenen diğer suçlar da bu soruşturmaya dahil edildi. Yeni Savcı Kerim Han ise savaş suçlarının dışında insanlığa karşı suçların da işlendiği kanaatine varıldığını açıkladı. Bu durumda gerek Hamas yetkilileri gerek Netanyahu ve Gallant insanlığa karşı işlenen suçlarla da itham edilmiş durumda. Hamas yetkilileri için insanlığa karşı suç olarak imha, öldürme, cinsel saldırı ve diğer cinsel şiddet eylemleri, işkence ve diğer insanlık dışı eylemlerden yakalama talebinde bulunuldu. Savaş suçları olarak da öldürme, rehin alma, rehinelere yönelik cinsel saldırı, cinsel şiddet eylemleri, işkence ve zalimane muamele eylemleri talepte yer alıyor.”
İsrail ne ile suçlanıyor?
Dr. Köprülü, İsrail’in UCM tarafından “uluslararası hukuka aykırı bir biçimde kasten ve ciddi bir şekilde mensup olunan grup nedeniyle haklardan mahrum etme” ile suçlandığını açıklayarak, “İsrailli yetkililer için ise savaş suçu olarak, bir savaş yöntemi olarak sivillerin aç bırakılması, kasten yaralama, zalimane muamele, kasten öldürme, sivil nüfusa yönelik kasten saldırı suçlarından sorumlu oldukları kanaatinde Savcılık. İnsanlığa karşı suç olarak da açlık sonucu ölümler de dahil imha ve / veya öldürme ve zulmetme yani uluslararası hukuka aykırı bir biçimde kasten ve ciddi bir şekilde mensup olunan grup nedeniyle haklardan mahrum etmeyi belirtmiş” dedi.
UCM’nin Netanyahu ve Sinvar’ı yargılaması ne anlama geliyor?
Sıkça kullanılan “tutuklama” ve “yargılama” ifadelerinin aksine aslında henüz bir yargılama sürecinin başlamadığının altını çizen Köprülü, “Henüz ortada bir yargılama yok. Talep edilen sadece bu şüphelilerin yakalanması. Eğer dava açılırsa bu davanın sanıklar olmadan devamı da mümkün olmayacak. Uluslararası Ceza Mahkemesi gıyapta yargılama yapamıyor. Şüphesiz; bir davanın bile açılması böyle ciddi suçların peşinin bırakılmayacağı algısını oluşturabilecektir” ifadelerini kullandı.
Karar, İsrail’e geri adım attırır mı? Kararı ve gelen tepkileri hukuki bağlamda nasıl okumak gerekir?
Köprülü, UCM’nin yargı yetkisi kapsamında kimin suç işlediğine bakmadığını ve yargılananın devlet, devlet yetkilisi de olabileceğini söyleyerek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Savcılığın bir yakalama emri çıkartma isteği son bir aydır zaten konuşuluyordu ve en geç Mayıs sonuna kadar bekleniyordu. İsrail en başından beri böyle bir soruşturmanın, yakalama emrinin ya da davanın kendileri açısından yok hükmünde olduğunu defalarca ifade etti. Ve gerek yürütülen soruşturma sürecine katılanları veya yargılama yönünde görüş bildirenleri antisemitizmle itham ediyordu. Belki son hukuki durum İsrail’in daha temkinli davranmasına yol açabilir ama bu işlenen suçları işlenmemiş kılmayacak, bundan sonrası için hukuken etki doğuracaktır.
“Savcılığın talebine gelen tepkiler hukuki olmaktan uzak”
Savcılığın talebine dair tepkilerin hukuki olmaktan uzak olduğunu ifade etmek gerekiyor. Nihayetinde önceden başlayan ve halen devam eden bir soruşturma var; soruşturma kapsamında hepimizin gözünün önünde gerçekleşen çok ciddi insancıl hukuk ihlalleri söz konusu. Bu durumda Hamas yetkilileri ile bir devletin seçilmiş başbakanı nasıl eş tutulabilir şeklindeki tepkilerin hukuki anlamda bir değeri bulunmuyor. UCM, yargı yetkisi kapsamında suçu kimin işlediğine bakmıyor.”
UCM’nin yargılama prosedürü nasıl işliyor?
Dr. Timuçin Köprülü, UCM’nin yargı prosedürünün nasıl işlediğini şöyle açıkladı:
“Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisini düzenleyen Roma Statüsü’ne göre kural olarak Mahkemenin yargı yetkisi Statü’nün tarafı olan bir ülkede veya bu ülke vatandaşı olan kişilere ilişkindir. Bunun bir istisnası Statü’ye taraf olmasa da BM Güvenlik Konseyi’nin BM Şartı’nın 7. Bölümünden hareketle durumu Savcı’ya bildirmesidir. Bu durumda Statü’ye taraf olmayan bir devlet ya da vatandaşı tarafından işlenen suçlar da soruşturulabilir, kovuşturulabilir.
2018’de Filistin savcılığa başvurdu
1 Ocak 2015 tarihinde Filistin Hükümeti, Roma Statüsü’nün 12. Maddesi’nin 3. Fıkrası uyarınca Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yetkisini 13 Haziran 2014 tarihinden bu yana Doğu Kudüs de dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında işlenen suçlarla ilgili kabul eden bir beyanda bulundu. 2 Ocak 2015 tarihinde ise Filistin, Roma Statüsü’ne taraf oldu ve Roma Statüsü, Filistin için 1 Nisan 2015 tarihinde yürürlüğe girdi. Mayıs 2018 tarihinde Filistin, statüye taraf devlet olarak Savcılığa başvurdu.
2021’de Hamas ve İsrail’in savaş suçu işlediği sonucuna ulaşıldı
Aralık 2019’da Savcılık soruşturma açılması için yeterli koşulların gerçekleştiği sonucuna ulaştı ancak Ön Soruşturma Dairesi’nin de özellikle yargı yetkisi konusunda görüşünü almak istedi. Şubat 2021 tarihinde oy çokluğuyla Mahkeme’nin yargı yetkisinin olduğu kararı çıktı. Mart 2021’de de eski Savcı Bensouda, hazırlık soruşturmasının sonuçlarını açıkladı. Buna göre İsrail Savunma Kuvvetleri ile Hamas, ve diğer Filistinli silahlı güçlerin insancıl hukukun ağır ihlallerinin bir kısmını gerçekleştirdiği gerekçesiyle savaş suçları işledikleri sonucuna ulaşıldı. Tabii bu karar verildiğinde 7 Ekim çatışması henüz gerçekleşmemişti. Şimdi bu tarihten sonra işlenen suçlar da soruşturma dosyasına girdi. Ayrıca yine bu evrede şüpheliler belirlendiğinde yakalama emri düzenlenmesini de Savcılık talep edebilir. Yeterli delil toplandığında şüpheliler belli olduğunda Ön Dava aşaması var. Burada dava açılması için yeterli kanıt olduğu anlaşılırsa artık yargılama aşamasına geçiliyor.”
Netanyahu ve Sinvar için tutuklama çıkarsa süreç nasıl işleyecek?
Köprülü, dava açılması ve olası sonuç olarak Netanyahu ile Sinvar hakkında tutuklama çıkması durumunda sürecin nasıl işleyeceğini değerledirdi. Dr. Köprülü’nün açıklamasına göre tutuklama usulü şöyle:
“Roma Statüsü’nün 58. Maddesine göre Savcılık, soruşturma evresinde bir tutuklama kararı vermesini Ön Soruşturma Dairesi’nden isteyebilir. Bunun için tutuklanması istenecek olan şüphelilerin işlediği düşünülen suçların Mahkemenin yargı yetkisinde olması ve tutuklamanın gerekli olması gerekiyor. Bu gereklilikten anlaşılması gereken de tutuklama kararı verilmemesi halinde şüphelilerin soruşturmayı ya da mahkemenin işlemlerini engelleyebilecek ya da tehlikeye sokacak olması veya yine tutuklanması istenen şüphelilerin Mahkeme’nin yargı yetkisindeki suçları işlemeye devam etmesinin önlenmesidir.
“Şüpheli, taraf başka bir devlete giderse de UCM o devletten talepte bulunabilir”
Burada Savcı’nın tutuklanmasını istediği şüphelinin işlediği suçlara dair delilleri ve elde ettiği diğer bilgileri ortaya koyması lazım. Ayrıca neden tutuklama tedbirinin gerektiğini de belirtmesi gerekiyor. Ön Soruşturma Dairesi savcılığın talebini kabul ederse bu kararı veriyor. Talebi tümden reddederse veya talebe konu suç tiplerinden bir kısmı için red kararı verirse Savcılık bu durumda da temyiz yoluna gidebiliyor. Eğer tutuklanmasına karar verilen şüpheli Roma Statüsü’ne imzacı bir devletin ülkesinde ise Statü’nün 59. Maddesine göre derhal yakalanıp, yakalandığı ülkede yargı makamlarının karşısına çıkarılıp sonunda da Mahkemeye teslim edilmeli. Taraf bir devletin ülkesine giderse şüpheliler bu durumda UCM, gereğinin yapılmasını ilgili devletten ister. Ancak bu talep yerine getirilmez ise Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’ne taraf devletler Asamblesine başvurur ve talebin yerine getirilmediğini bildirir. Bu durumda Taraf Devletler Asamblesi çeşitli girişimlerde bulunur: Taraf devletlerin toplantıya çağrılması, talebi yerine getirmeyen devletle görüşülmesi gibi.
“Gittiği devlet Roma Statüsü’ne dahil değilse yapılacak bir şey yok”
Roma Statüsü’ne taraf olmayan bir devletin ülkesinde bulunması durumunda ise teslime zorlayacak bir mekanizma yok. Mahkeme bu konuda Taraf olmayan devletten iş birliği talep edebilir ama bu talep yanıtsız kaldığında da yapılabilecek bir şey yok. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin bu tür kararları uygulayabilecek bir kolluk gücü de bulunmuyor.”